DANABAŞ KÖYÜNÜN ÖYKÜSÜ-2-




Öğleyi yarım saat geçmekteyken, Hudayarbey kente vardı. Eşeği Mehemmed Hasan amcadan isterken, "Beni Kaymakam çağırdı," demişti. Halbuki yalandı bu, Kaymakam onu çağırmadıydı. Kaymakamın çağrısı üzere gelmiş olsaydı daha erken gitmeliydi, çünkü Hükümet Konağı öğleden sonra kapanır. Hudayarbey'in başka bir işi vardı.

***

Eşeği kervansaraya bırakıp çarşıya gitti, yedi girvankelik (14) bir kelle şeker alıp koltuğunun altına vurdu. Doğru Buzhane mahallesine yöneldi. Bir süre gittikten sonra sola saptı, dar bir yola girmişti, arkı atlayıp alçak bir kapının önünde durdu. Kelleyi yere koyup üst başının tozunu silkeledi. Sol bacağını kaldırdı sağ eliyle ve sağ bacağını kaldırıp sol eliyle pantolonunun paçalarını silkeledi. Papağını çıkardı sol eline aldı, sağ eliyle tozunu temizledi, başına giydi. Kelle şekeri yine koltuğunun altına aldı, bir kez öksürdü ve kapıyı çaldı. Avludan bir kadın sesi,
"Kim o?" diye sordu.
Hudayarbey bir kez daha kapıyı çaldı. Az sonra dört beş yaşında bir kız çocuğu açtı kapıyı ve Hudayarbey'i görünce cin çarpmışa döndü, kapıyı kapayıp içeriye kaçtı. Avludan sesi duyuluyordu,
"Yetiş ay ana! Kapıda koskocaman bir adam var!"
"Yavrum, evladım, Kadı efendi evde mi?"
Kız Hudayarbey'den öyle ürktü ki onu yanıtlamaya cesaret edemedi. Bu arada kapı yine açıldı, bir delikanlı kapı eşiğinde durup şaşkınca Hudayarbey'in gözlerinin içine dikti gözlerini. Hudayarbey sorusunu yineledi,
"Kadı efendi evde mi?"
"Evde, ne olacak?"
"Görüşmek istiyorum."
Delikanlı söz etmeden kapıyı örttü, gitti, az sonra gelip kapıyı açtı ve,
"Gel!" dedi.
Hudayarbey başını önüne eğip kapıdan içeri girdi, iki basamakla avluya indi. Görüntü, kadının karısının çamaşır yıkadığını gösteriyordu. Önde giden delikanlı kapıyı açar açmaz içerdekileri uyardı,
"Hanım, çekil!.. Erkek geliyor!.."
Avlunun bir kenarında bir leğen, yanında tepeleme yıkanmış çamaşır. Çamaşırın kirli suyu akıp kapının yanına dek gelmiş gölleşmiş.
Hudayarbey'in girdiği yer hiç de avluya benzemiyordu, dört duvarla çevrili bir boşluk. Eni on, uzunluğu on beş adım kadar ancak olur. Belki de burası iç avlu, ya da arka avlu. Bu kentteki evlerin avluları hep ağaçlı, çiçekli olur, ama Hudayarbey girdiği bu avludan başka bir yer görmedi.
Delikanlı sağa kaptı, dar bir dehlize. Az sonra aynı yerden beli bükük, sol eli cebinde, sağ eli gözlerinin üstünde yaşlı bir adam çıktı, yaklaştı Hudayarbey'e ve,
"İsteğin nedir, kardeş?" diye sordu.
"Amca, Kadı efendiyi görmek isterim maruzatım var."
"Evladım, nerelisin?"
"Ben Danabaş Köyü'nün muhtarıyım, Kadı efendiyi görmek isterim."
"Koltuğunun altındaki ne?"
"Kelle şeker, Kadı efendiye getirdim. Hayırlı bir işimiz var, ağzımız tatlansın dedim."
İhtiyar geldiği yoldan dönüp gitti. Birkaç dakika sonra, delikanlı dar dehlizden çıkıp eliyle Hudayar'a gelmesi için işaret etti. Hudayarbey delikanlının ardınca dar dehlizde ilerledi, girdi sofaya ayakkabılarını çıkarıp delikanlıyı izleyerek Kadının odasına girdi. Girince de şaşkına döndü, selam vermesini bile unuttu. Demin görüp konuştuğu yaşlı adamın odanın yukarı tarafında minderin üstünde oturduğunu gördü. Anlaşılan yaşlı adam Kadının kendisiymiş.
Kadı gelenin verimli bir başvuru sahibi olduğunu hemen anladı. Selam vermediğine aldırmadan ayağa kalkıp selamladı ve yukarılarda, kendi yanında yer gösterdi Hudayarbey'e. O da selam verip gösterilen yere kuruldu ve kelle şekeri yere koydu.
Kadının odası büyük, yüksek tavanlı ve beyaz badanalıydı. Odanın otuz yedi tane dolaplı rafı vardı hepsi dolu. Sayısız çini, porselen, birkaç semaver, küçük sandıklar, nargile, dört beş Rus malı kelle şeker ve ıvır zıvır. Yığınla bohça ve giysi ve iki raf dolusu kitap, yerde pahalı halılar, seccadeler...
Odanın yukarı tarafında üç büyük demir sandık, üzerinde insan boyu katlanmış halılar, keçeler, kilim ve cicimler... Yüklükte çarşafa sarılı dört beş takım yatak yorgan ve döşek.
Kadı kadife bir minder üstüne kurulmuş, bir çift yastığa da sırtını dayamış, oturuyor.
Hudayarbey, şekeri yere koyunca, Kadı gülerek ona döndü ve,
"Beyim bu şeker de neyin nesi?" diye sordu.
Hudayar gülerek yanıtladı,
"Kadı efendi, hayırlı bir işimiz var. Şekeri ağız tatlılığı için getirdim."
"İnşallah isteklerin tatlıya bağlanır kardeşim. Nikah mı kıydıracaksınız?"
"Hayır Kadı efendi, nikah değil müta".
"Olabilir, mütada da hayır var, çok güzel, çok güzel. Tanrı mübarek kılsın. Müta senin için mi, yoksa başkası için mi?"
"Kendim için kadı efendi, eğer iş yoluna girerse."
Kadı yüzünü kapıya çevirip uşağını çağırdı, ona kelleyi ortadan kaldırmasını, nargile doldurmasını ve çay demlemesini söyledi, sonra yine Hudayarbey'e döndü,
"Ne buyurdun? İş yoluna mı girse?"
"Evet Kadı efendi, eğer lütfeder de arayı bulursanız, işi yoluna korsanız yaşam boyu duacınız oluruz."
"İşin yoluna girmesi de nasıl olacak ki? Okurum "müta" aktini, olur biter.
"Doğru söylüyorsunuz Kadı efendi, ama kadın tarafından da bir vekilin bulunması gerekir."
"Tabii ki gerekir, ben vekil gerekmez demiyorum ki. Bir de tanık gerekir. Vekilsiz, tanıksız müta okunmaz.
Hudayarbey başını önüne indirdi, biraz düşündükten sonra yanıtladı,
"Tabii öyledir."
Kadı yine Hudayarbey'e baktı ve,
"Peki, vekil ve tanığın nerede?"
"Ne yazık ki ne vekil var, ne de tanık, ne yapmalı?"
Kadı iyice şaşırdı,
"Ne vekilin, ne de tanığın var, müta aktini nasıl okuyacağız?"
"Evet, kadı efendi,tam buyurduğunuz gibi. Nasıl?"
"Vallahi seni hiç anlayamıyorum. Eğer müta akti yaptırmak istiyorsan kadın tarafından bir vekil bulunması gerekir. O zaman akti okurum. Eğer vekil ve tanık burada değilse, iş sonraya bırakılır. Onlar gelir, o zaman okuruz akti. Ama başka bir engel varsa o da senin sorunun."
Hudayarbey, kadıyı dinledikten sonra bir süre daha sustu, sonra belini doğrultup kapıya bakarak sesini alçattı,
"Çok haklısınız kadı efendi, bir sorunum var, Tanrı'dan saklı değil, senden niye olsun..."
"Anlat, anlat, tabii ki benden de gizli olmamalı."
Kapı açıldı, delikanlı tepsi içinde iki bardak çay getirdi, birini kadının, ötekini de Hudayarbey'in önüne koydu. Kadı odadan çıkmasını elle işaret etti. Delikanlı çıkıp gittikten sonra Hudayarbey alçak sesle,
"Kadı efendi," dedi. "Gerçek şu ki bizim Danabaş Köyü'nde dul bir kadın var. Çoktandır onu kendime müta yaptırmak istiyorum, ama kadın yanaşmıyor. Onu benden ürkütmüşler mi ne? İstemem diyor, başka bir şey söylemiyor. Ben de umarsız kaldım, kapınıza geldim, derdimi anlatmaya geldim, fikrinizi almaya... Belki siz umar bulursunuz derdime."
Bu anda küçük kız kapıyı açıp başını soktu içeri ve,
"Anam burada mı?" diye sordu.
Kadı ona bağırınca kız ortadan yitti. Sonra delikanlı nargile getirdi, kadının önüne koydu. Odada oyalanmaya baktı. Kadı ona gitmesi için el etti, sonra nargileyi fokurdatarak konuğuna döndü,
"Ne yapmamızı istersin?"
"Ayağının türabı olayım kadı efendi, nasıl yaparsan yap, olsun bitsin bu iş."
Kadı nargilesinden derin bir soluk aldı, başını iki yana sallayarak,
"Getirdiğin iki girvankelik şeker karşılığında karıyı zorla getirip koynuna sokarız sandın değil mi, seni açık göz pinti seni."
Hudayarbey yerinde doğrulup sağ elinin şahadet parmağını kaldırarak kadının yanıtını verdi,
"Bak kadı efendi, sen bu işi yap, gör başımı yolunda feda etmezsem namerdim!"
"Yok birader, başın bana gerekmez. Tanrı başını hep dik tutmana yardım etsin. Bana gerekli olan şudur, bak şu..."
Kadı bunları söylerken sağ elini, büyük kelle şekeri boyunca kaldırmıştı. Sözünü bitirince de elini indirmedi, Hudayarbey'in yüzünde etkisini aradı, ancak olumlu yanıtı duyunca indirdi.
Hudayarbey'in yanıtı şu oldu,
"Kadı efendi, beni ne sandın? Ben ciğeri beş para etmez insanlara benzemem. Biliyor musun, erkek başına börkünü neden giyer? Ona erkek demeleri için. Ayrıca bir erkek yüzüne karşı söz verip yüzünü dönünce sözünde durmazsa, kancıktır. Ben bunu bilirim, bunu söylerim. Sen bir Rus kelle şekeri istiyorsun, ben on bir kelle getiririm, inan bana. Param yok mu sanıyorsun? Hayır, var. Senin gibi büyüklerin önünde mahçup olmayacak kadar varsıllığım var, elhamdülillah. Hiç merak etme, bana güven."
Hudayarbey susunca kadı başladı.
"Tanrı seni utandırmasın dostum. Ben insan sarafıyım, yüzünü gördüm mü, insanın neyin nesi, kimin fesi olduğunu anlarım. Üstelik yaşlıyım, seksen, belki de daha fazladır yaşım, bu da benim çok deneyimli olduğumu gösterir. Ben senin yüzüne bakar bakmaz, nasıl birisi olduğunu hemen anladım. Eğer gözüm seni tutmasaydı, seni karşıma alıp söyleşmezdim. Oysa maşallah çok değerli bir insan olduğun anlaşılıyor. Bu yüzden sen de bu işte sana karşı mahçup olmayacağımdan emin olmalısın. Ben ne yapayım on bir kelle şekeri. Sen bana iki tane getirsen bile, birini kırdırıp yoksullara dağıtırım, senin de buyurduğun gibi ağızları tatlansın. Oysa ben senden yalnızca bir tek Rus kelle şekeri almış olacağım, vesselam! Yani benim senden istediğim fazla bir şey yok. Hani şekerin yanında bir girvanke de çay getirsen makbule geçer, karşı çıkmam."
"Bak bu gözüm üstüne, bak bu gözüm, bak bu gözüm, bak bu gözüm üstüne."
Bunları söylerken, sol elini kah sağ, kah sol gözünün üstüne koyuyordu, sonunda tümcesini şöyle bitirdi, "Kadı efendi son sözünü söyle, bu dediklerin başımla beraber, şimdi söyle bakalım benim işimi nasıl yoluna koyacaksın?"
Kadı başını önüne indirdi, bir süre tespih çekti, sonra, "Ya Allah" deyip ayağa kalktı. Kitap raflarına gitti, kitaplarını eşeledi, kara ciltli kalın bir kitap seçip getirdi, yerine oturunca önünde açtı. Gözlüğünü taktı gözüne ve başladı içinden okumaya. Kadının sesi çıkmıyor, yalnızca dudakları kımıldıyordu. On dakika kadar geçti, birden kadı okumasını kesti ve sol elinin şahadet parmağını kitabın okuduğu sayfasında bir satır üstünde tuttu, Hudayarbey'e döndü,
"Bey, çözümü zor bir sorun bu... Böylesi işler seyrek çıkar karşımıza... Bakalım şeriat bu konuda ne buyurur diye kitaba bakmamız gerekti."
Kadı sözünü bitirince yeniden girdi kitaba, bir süre daha okuduktan sonra, sevinçle kapadı kitabı ve önünde bıraktı.
"Çözeceğiz bu sorunu inşallah, oldukça kolay bir yoldan çözeceğiz. Bey buyur bakalım, şeker ve çay ne zaman geliyor?"
"Hemen şimdi kadı efendi, hemen şimdi kalkıp gidip alayım istersen, o iş kolay..."
"Beyim, önce getireceklerini getir, şuraya koy bir görelim. Sonra gidip köy halkından güvendiğin üç beş kişi al getir. Ama bunların hepsi senin yakın arkadaşın olmalı. Aralarından birinin, 'O kadın benim anamdır' demesi gerekir, 'Ve bu adamla', yani seninle, 'Müta akti yaptırmak ister ve beni bu konuda vekil kılmıştır'. Ötekiler de tanıklık edecekler, ben de müta aktini okuyacağım, vesselam... İş biter, hadi hayrını gör..."
"Kadı efendi, eğer iş bu yolla bitecekse, çok kolay demektir. Üç beş kişiden ne çıkar, istersen yüz kişi getiririm köyden. Ne sorarsan sor, hepsi benden yana konuşacak."
Hudayarbey sözünü bitirince ayağa kalktı ve sürdürdü, "Gidip bakalım, kentte bizim köylülerden kimler var..."
Tam kapıdan çıkarken, kadı çağırdı,
"Bey hele dur, zahmet olmazsa gir odaya, iki öğüdüm var. Birincisi şu ki şekere ve çaya dünyanın parasını vermek zorunda kalacaksın. Tabii bu parayı sokaktan toplamadın, alnının teriyle kazanıyorsun. Öyleyse malın iyisini satın almalısın. Kötü dönemde yaşıyoruz, herkes kazıklamaya çalışıyor insanı. Çarşıda Garapet ağa yeni kelle şeker getirtmiş, Rusya'dan, adına Prodski diyorlar. Ondan almaya çalış. Çay konusunda da kendin bildiğin gibi dikkatli olursun, yani nasıl olursa olsun."
Hudayarbey,
"Baş üstüne", dedi. Çıkacaktı, kadı yeniden odaya çağırdı onu ve,
"Gözümün nuru", dedi. "Ben iki öğüdüm var demiştim, birini söyledim, ikincisini de söyleyeyim, öyle git."
"Buyur kadı efendi."
"İkinci öğüdüm, bizim bu işimiz ölünceye dek içimizde kalmalı, kimseye anlatılmamalı."
"Ey kadı, çocuk musun? Beni cahil mi sandın?"
"Dinle sözümü bitireyim. Evet bu iş mahfi kalmalı."
"Ne kalmalı, ne?"
"Saklı yani. Kimsenin haberi olmamalı. Buraya getireceğin adamlar senin çok yakın arkadaşların olmalı, ser verip sır vermeyen arkadaşlardan. Tabii biz burada şeriata aykırı bir iş yapmıyoruz, ama bu tür işler seyrek çıktığından, her duyan öküz altında buzağı arayacak. Öyleyse bu iş yalnızca, senin, benim ve onların arasında kalmalı, sızmamalı, vesselam. Şimdi gidebilirsin."
"Baş üstüne kadı efendi. Tabii ki öyle kalacak."
Bunları söyleyen Hudayarbey kadının evinden çıktı, yoluna koyuldu.


Celil MEMMEDGULUZADE
 


Celil Memmedguluzadeni tanıyor musunuz
Evet
Hayır

(Sonucu göster)


 
 
Bugün 3 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol